Dil Devrimi – Dil Devrimi’nin Önemi – Dil Devrimi ile İlgili Makale: "…Türk dilinin, kendi benliğine, kökenindeki güzelliğine ve zenginliğine kavuşması için bütün kurumlarımızın ilgili, özenli olmasını isterim.” Türk dili, kaynağında, başka dillerin etkisinde kalmadan, bütün gereksinimleri karşılayacak bir nitelikteydi. Bu dil, işlendiği sürece hızla gelişmeye elverişli, köklerden, sözcükler, kavramlar üretmede yeterli bir yapıydı. Türk toplumlarının İslam dinini seçmeleriyle, dilimize ilkin Arapçadan sonra Farsçadan sayısız kavram girerek dilimizin özgün yapısı bozuldu.
Atatürk, uygarlık tarihinde ilk olarak ulusal dilin kaynaklarının aranmasının gerektiğini vurgulayan, bunun savunucusu bir devlet başkanıdır.
“Türk dili bağımsızlığına kavuşacaktır.” Ulusal bağımsızlık kazanmaya başaran Türk ulusu, ana dilini de başka dillerin egemenliğinden kurtaracaktır. Türkçe yeryüzünün en güçlü, en sağlam, en uyumlu, işlek dillerden biridir. Bu dili bilinçle, bilimle işlemek, geliştirmek Türk aydınlarının görevidir. Dil, bir ulusun düşüncelerini, duyguları
nı, kimliğini, kişiliğini kapsayan bir birikimdir. Bu birikimin içeriğini oluşturan düşünsel öğeler, uygarlığın gelişmesiyle atbaşı yürüyerek mükemmelleşir.
“Kendisiyle düşünülmeyen, yazılmayan bir dil gelişemez.” Ulusal dil yalnızca konuşmak, karşılıklı anlamak, söyleşmek için değildir. Dil, onu konuşan ulusun bilgisi, ulus varlığın dayanağıdır. Dili bağımsız olmayan bir ulusun kendisi de bağımsızlığın tadına varamaz. Düşünme eylemi hangi dille sürdürülürse onu geliştirir, kavram bakımından zengin, olgun kılar. Öte yandan dil de düşünme eylemi hızlandırır, akışını kolaylaştırır. Dil işlendikçe daha yumuşak, daha akıcı, daha kapsamlı olur. Büyük ulusların çoğu, büyüklüğünü, diliyle üretmeyi uygarlık ürünlerine borçludur. Başkalarının dilleriyle konuşmaya alışmış kimseler yine başkalarının dilleriyle düşünürler. Düşünme bir bilinç olayıdır. Yüzeysel bir alışkanlık değildir. Bu nedenle dille sıkı bir varlık bağlamı içindedir.
Ulusal duygu ile dil bağlantısı güçlüdür. “Ulusal duygu ile dil arasındaki bağ çok güçlüdür. Dilin ulusal ve zengin olması ulusal duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en varsıllarındadır, yeter ki bilinçle işlensin. Ülkesinin yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
Atatürk bu ilginç yazıyı, Prof. Dr. Sadri Maksudi Arsal’ın 1930’ da yayımladığı “Türk Dili için” adlı yapıta önsöz olarak yazmıştır. Bu yazı, onun Türk diline nedenli büyük önem verdiğini gösteren belgelerden biridir.
Atatürk, Türk dilinin kökensel özgürlüğüne inandığından, Türk ulusunun bağımsızlığını birazda bu dilde bulmanın gereğini kavramıştı, bunu bütün Türk aydınlarının da kavramalarını istiyordu. Ancak bu isteğin, bilimsel yollarla yerine getirilmesi için dilin yabancı sözcüklerden arınmasını kurumlaştırmak yolunu seçti. Bu amaçla Türk Dil Kurumu kuruldu. Kısa sayılabilecek bir sürede içinde, on binlerce Türkçe sözcük üretildi. Ancak bu üretme yoktan var etmek değil, halk dilinden derleme, eskiden kalan yazılı kaynakları tarama yoluyla yapıldı. Türk dilinin yapısına, ses uyumuna uyularak yeni kavramlar üretildi.
Dil, İnsanı tüm öteki insanlardan ayıran başlıca aygıt niteliğindedir. Bugün yeryüzünden kalkmış, yalnızca kazıbilim, tarih araştırmalarıyla ortaya çıkan en eski uygarlıklar, hep onları yaratan toplumların dilleriyle açıklanmakta, bilinmektedir. Böylece, tarihe göçmüş nice ulusu günümüze kalan dilinin çözülmesiyle, açıklanmasıyla öğrenmekteyiz. Bu tür çalışmalar bize bir yandan dilin ulus varlığındaki yerini, bir yandan da uygarlık çizgisi üzerindeki işlevini açıklamaktadır. Yok olan bir ulus, yok olmayan diliyle bize kendini tanıtıyor.
Türk dili üzerinde çalışan yabancı bilginlerin çabalarıyla, günümüz Türk’ ü en uzak tarihini, uygarlığını, barışlığını, dahası ulusal duygularını, özünü öğreniyor.
Atatürk ‘ün Türk diline önem vermesi, onun kökenini araştırmayı ulusal bir görev sayması, çok yakından tanıdığı tarihsel gelişim nedeniyledir. Bu gelişimi kavramak, geçmişin karanlık içinden, Türk varlığını diliyle aydınlığa çıkarmak tarih bilincinin ürünüdür.
Atatürk’te bu bilinç, hepsinden daha güçlüydü.
Şimdi, burada,
Atatürk’ün gerçekleştirdiği dil devrimini yalnızca yerli-yabancı sözcüklerin ayıklanmaması anlamında anlamamalı. Tartışma konusu bir ulusun düşünsel varlığıdır; uygarlık alanında, tarihte bu ulusa yer sağlayan özelliğidir.
“Türk dilinin incelenmesinden Türk kimliği çıkar.” Bu görüşün tabanında bir felsefe öğretisini ilgilendiren anlam saklıdır. Önce kimlik, sonra ulusun kimliği kavramları insanı düşündürür. Söz gelişi görmediğiniz, nesnel olarak tanımladığınız bir insanı hangi yöntemle anlayabilirsiniz? Bu sorunun yanıtı şudur: Ortaya koyduğu ürünleri inceleyerek… Bu yanıtta yeşeren anlam, tanımak istediğiniz kimsenin nesnel varlığı dışında kalan yapıttır. Bu yapıt dille aktarılan türdense (şiir, öykü, roman, oyun, yazı ile açıklanan başka bir yapıt)dil öne çıkar. Görsel sanatları ilgilendiren bir yapıtta biçimsel özellikler üzerinde durulur. Ancak hepsinin kaynağı yine dildir. Yapıt hangi türden olursa olsun, dille ortaya konur. İşte
Atatürk’ün dile verdiği önem bundan kaynaklanıyor. Türk tarihinde bu sorunun öncüsü
Atatürk’tür. Bir kimsenin dili neyse kendi de odur.
Kaynak: İlköğretim Okulları İçin Hazırlanan Türkçe Dersi Öğretmen Kılavuzu
- Okuma Sayısı: Bu yazı 35496 defa okunmuştur.