Atatürk Döneminde Türkiye Cumhuriyetinin Dış Siyaseti: 1- Nüfus Mübadelesi (Değiş-Tokuş)
Lozan Barış Antlaşması'na göre İstanbul Rumları ile Batı Trakya'da bulunan Türkler dışında, Türkiye'de yaşayan Rumlarla', Yunanistan'daki Türkler karşılıklı olarak değiştirileceklerdi. Ancak Yunan Hükümeti İstanbul'da daha çok Rum bırakmak istiyordu. Bunun için de, Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzasından önce, İstanbul'da yerleşmiş bulunan Rumların söz konusu değişiklik dışında tutulmasını istiyordu. Türk hükümeti ise İstanbul'a yerleşmenin Türk kanunları na göre olacağını ileri sürerek bu isteğe karşı çıktı. Anlaşmazlık, Milletlerarası Adalet Divanı'na götürüldü. Ama Divan, anlaşmazlığı çözümleyemedi. Türk-Yunan ilişkileri gerginleşti.Ancak anlaşmazlık büyüyüp silahlı bir çatışmaya varmadan taraflar arasında uyuşma yolu bulundu (1926). Bununla birlikte değiş-tokuş, sonucu ancak dört yıl sonra çözümlendi (10 Haziran 1930). Daha sonra Venizelos'un (Yunan Başbakanı) Türkiye'yi resmen ziyaret etmesi Türk-Yunan ilişkilerinin gelişmesinin başlangıcı oldu. Bu ortam 1954 yılına kadar devam etti. 1954 yılında baş gösteren Kıbns sorunu, aşın uçları temsil eden Rumları eski ideallerine döndürdü. Bu yüzden,
Türk-Yunan ilişkileri yeni bir bunalımlı döneme girdi.
2- Yabancı Okullar Sorunu
Lozan Antlaşması ile Türkiye'nin siyasal hayatında, pürüzsüz bir dönem başladığı söylenemez. Bu antlaşmanın imzasından sonra da Türkiye Cumhuriyeti hükümeti büyük sorunlarla karşı karşıya geldi. Bunlardan biri de Yabancı Okullar sorunudur.Lozan'da Türkiye'deki yabancı okulların konumu şu şekilde belirlenmişti: Yabancı Okullar, Türk kanunlarına ve diğer okulların bağlı oldukları tüzuk, yönetmelik hükümlerine uyacaklardı. Türk hükümeti -bu okulların öğrenimini düzenleyecekti. Türk Dili'nin, Türk Tarih ve Coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından' okutulması ve bu okulların Türk müfettişIeri tarafından
denetlenmeleri esası bir yönetmelikle tesbit edildi. Bazı okullar bu kurallara uymak istemediler. Uyruğunda oldukları devletlerin Türkiye'deki elçileri aracılığı ile bizimle görüşmelere kalkıştılar. Hükümet bunu iç sorunu sayarak görüşme konusu yapmayı kesinlikle reddetti. Bu esaslara uymak istemeyen bazı yabancı okullar kapatıldı. Geri kalanlar ise, hükümetin isteğini kabul ettiler ve sorun çözümlendi.
3- Irak Sınırı ve Musul Sorunu
Musul ve Kerkük, İngiltere tarafindan Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra işgal. Edilmişti. Lozan Konferansı'nda Türkiye, Musul'un Misak-ı Milli sınırlan içerisinde olduğunu ve geri verilmesini istedi.İngiltere ise buranın Irak'a ait olduğunu savundu. Çünkü, o sıralarda Irak, İngiltere'nin sömürgesi durumundaydı. Musul ve çevresi zengin petrol yataklanna sahipti. Lozan Konferansı'nda Musul sorunu çözümlenemediği için Türkiye ile Irak arasındaki. sınır tesbiti sonraya bırakıldı.Türkiye ile İngiltere arasındaki görüşmeler. 1924 yılında İstanbul'da başladı. Görüşmelerden bir sonuç alınamayınca, İngiltere konuyu Milletler Cemiyeti'ne götürdü. Diğer yandan da bazı sınır olayları çıkardı. Hatta, Şeyh Sait ayaklanmasında etkili oldu. İngiltere'nin amacı henüz kurulmuş-olan Türkiye Cumhuriyeti'ni içten zayıflatmak ve askeri gücünü azaltmaktı.
Milletler .Cemiyeti'ndeki görüşmeler oldukça uzun sürdü. Bazı konularda Lahey Adalet Divanı'ndan görüş istendi. Alınan kararlar tarafları memnun etmeyince, yeniden Türkiye ile İngiltere arasında ikili görüşmelere başlandı.Sonunda Ankara'da imzalanan bir antlaşma ile Türkiye-Irak sının çizildi (5 Haziran 1926). Buna göre; Musul, Irak sınırları içinde kaldı. Buna karşılık, Türkiye'nin 25 yıl süre ile, Irak'ın petrol gelirinden % 1O pay alması kabul edildi.
4- Milletler Cemiyeti ve Milletler Cemiyetine Girişimiz
Hakka ve milli çıkarlara dayanan milli siyaseti ve içte düşmanlarına karşı kuvvetli bir orduya sahip oluşu sayesinde Türkiye Cumhuriyeti, bütün devletlerin saygı ve takdirini kazandı. Türkiye'nin dünya barışının korunmasında gösterdiği gayreti gören Milletler Cemiyeti, 1932'de Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cemiyete girmeğe resmen davet etti. Öneri hükümetimiz tarafından kabul edildi. Çünkü milli siyasetimiz yüksek bir insanlık duygusuna dayanmaktaydı. Türk Milleti, kendi topluluğu dışında olanlara yabancı ve düşman gözü ile bakmadığı gibi, dünya barışı ve milletlerin saadeti için çalışmayı bir görev olarak kabul etmektedir. Atatürk, bir nutkunda bütün dünya milletlerinin barışa olan ihtiyaçlarını şöyle açıklar:"Dünya ve dünya milletleri arasında sükun ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur."
Türkiye temkinli siyaseti yüzünden dünya devletleri arasında önemli bir yer edindi. Dostluğu aranılır ve güvenilir bir devlet olan Türkiye'yi birçok devlet başkanları ziyaret ettiler. Türkiye birçok devletlerle dostluk anlaşmaları, komşu devletlerle de saldırmazlık paktları yaptı.
5- Balkan Antantı ve Sadabat Paktı
Türkiye. "Yurtta sulh. cihanda sulh!" politikasının bir gereği olarak, bölgesel ve uluslararası alandaki banşçı faaliyetlere aktif olarak katıldı. Milletler Cemiyeti'ne üye olması, Balkan Antantı ile sadabat Paktı'nı imzalaması bunun örnekleridir.
A) Balkan Antantı
l.Dünya Savaşı'ndan sonra sınırlann yeniden, çizildiği bölgelerden biri de, Balkanlardı. Sınır değişiklikleri bazı devletleri memnun etme,diği için burada tam anlamıyla bir banş kurulamadı. Aynca, 1933'ten ,sona Avrupa'da banşı tehdit.
eden olaylar başgösterdi. Almanya ve İtalya'nın sil~amnaya başlaması, Balkan devletlerini kuşkulandırdı. Bu sebeple, 'Türkiye ile Yun;ıniştan arasında başlayan yakınlaşmaya, Yugoslavya ve' Romanya da katıldı. Bunun sonucunda birişbirliği ve dayanışma antlaşması olan Balkan Antantı imzalandı (9 Şubat 1934).
Antlaşmayı imzalayan Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya ortak sınırlan karşılıklı olarak güvenceye aldılar. Aynca, birbirlerine danışmadan herhangi bir Balkan devletiyle antl'aşıpa yapmamayı kabul ettiler. Türkiye bu antlaşma ile banşçı faaliyetlerde önemli bir role sahip olduğunu ortaya koydu.
Aynı zamanda, batı sınınmn da güvenliğini sağladı.
B) Sâdâbat Paktı
Türkiye, batıda olduğu gibi Orta Doğu'da da banş ortamının geliştirilmesinde öncülük yaptı. İtalya'nın Balkanlar ve Doğu Akdeniz'deki yayılma emelleri şüphe yaratıyordu. Bu devletin, 1935 yııında Habeşistan'a saldınnası, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu'da güvenliği tehlikeye duşürdii;. Bunun üzerine Türkiye,
İran, Irak ve Afganistan arasında görüşmeler yapıldı: Bu görüşmeler, Tahran'da ' imzalanan bir antlaşmayla sona erdi (8 Temmuz 1937). SâdÂbat Paktı adını alan bu antlaşma ile devletler birbirinin iç işlerine kanşmamayı, ortak sınırlara saygı göstermeyi kabul ettiler.sadabat Paktı ile Türkiye, doğu ve güney sınırlarının güvenliğini de sağlamış oluyordu.
6- Boğazlar Sorunu ve Montreax (Montrö) Sözleşmesi
Bildiğiniz gibi Lozan Antlaşmasıında, Türkiye'nin Boğazlar üzerindeki egemenlik haklannı sınırlayan bazı hükümler vardı. Bu hükümlere göre; Boğazlar'ın yönetimi Türkiye'nin başkanlığında milletlerarası bir komisyona bırakılmıştı. Ayrıca, Türkiye, Boğazlar'da asker de bulunduramıyordu.
Avrupa devletleri arasında yapılmakta olan silahsızlanma konferansından olumlu sonuç alınamaması ve 1933 yılından sonra devletlerin büyük çapta silahlanmaya başlaması karşısında, Türkiye, Boğazlar'ın güvenliğini sağlamak için harekete geçti. Lozan Antlaşmasını imzalayan devletlere birer nota göndererek, şartlann değiştiğini ve Boğazlar'ın yönetiminin yeniden düzenlenmesini istedi. İsviçre'nin Montrö şehrinde başlayan görüşmeler, bir antlaşma ile sonuçlandı (20 Temmuz 1936).Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile;
"'Boğazlar komisyonu kaldırıldı ve bu komisyonun bütün görevleri Türk Devleti'ne verildi.
"'Türkiye'nin Boğazlar'da istediği kadar asker bulundurması kabuI edildi.
"'Boğazlar'dan ticaret gemilerinin her zaman, ancak Türk denetimi altında geçebilecekleri kabul edilirken, savaş gemilerinin geçişlerine sınırlamalar getirildi.
Bu antlaşma,Boğazlar üzerinde Türk egemenliğinin tekrar kurulmasını sağladı.
7- Hatay Sorunu
1921 'de Türkiye ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşması'yla. Hatay'da özel bir yönetim kurulması kabul edilmişti. Türkiye. Hatay'ın milli sınırlar içerisine alınması için bir süre beklemek zorunda kaldı. Atatürk, "Kırk asırlık Türk yurdu yabancı elinde esir kalmaz." diyerek. Türkiye'nin bu konudaki duyarlı ve kararİı tutumunu belirtti.Fransa. 1936'da Suriye'de\d manda yönetimin~ .son vermeyi kararlaştırınca Hatay konusu önem kazandı. Türkiye. bu konunun Milletler Cemiyeti'nde ele
alınmasını istedi. Bu istek kabul edildi ve Milletler Cemiyeti aracılığı ile Türkiye
ve Fransa arasında görüşmeler başladı. O sıralarda Avrupa devletleri arasındaki dengeyi iyi değerlendiren Atatürk Türkiye'nin isteklerini. Fransa'ya kabul ettirmeyi başardı. İki ülke arasında yapılan bir antlaşma gereğince. Hatay için önce bir anayasa hazırlandı. Sonra da seçim yapılarak bağımsız Hatay Devleti kuruldu (2 Eylül 1938). Bir süre sonra, Türkiye ile Fransa arasında yeni bir antlaşma yapıldı ve Hatay'ın Türkiye'ye katılması kabul edildi. Bunun üzerine Hatay' Meclisi. 29 Haziran. 1939'da Türkiye ile birleşme kararı aldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bunu kabul etmesinden sonra. Hatay ili kuruldu. Barış yoluyla kazanılan bu siyasi başarıda Atatürk'ün rolü çok büyüktür.
Kaynakça: Türkiye Cumhuriyeti Inkılap Tarihi ve Atatürkçülük -2 (AÇIKÖĞRETİM LİSESİ)
- Okuma Sayısı: Bu yazı 19835 defa okunmuştur.