Son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın Açılması ve Misak-ı Milinin İlanı : Bilindiği gibi Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra başlayan işgallerle birlikte İstanbul’da İngilizler tarafından işgal edilmişti. Padişah ve İstanbul Hükümeti üzerinde etki ve kontrol sağlamış olan İngilizler, üyelerinin büyük bir kısmını İttihatçı milletvekillerinin oluşturduğu Meclis-i Mebusan’ı kapattırmak istiyorlardı.Bu konuda meclisin yapısını ve hükümet işlerine yaptığı müdahaleleri benimsemeyen Vahdettin, yayınladığı bir İrade ile 21 Aralık 1918’de Meclis kapatmıştı. Böylece Padişahın ve onun hükümetlerinin politikasını denetleyecek bir organ ortadan kalkmıştı.Millî iradenin kontrolünden kurtulan İstanbul Hükümetlerinin millet ve memleket aleyhine kararlar alacağına, işgalcilere tavizler vereceğine inanan Mustafa Kemal Paşa, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde bu konuyla ilgili kararlar aldırmıştı.
Nitekim Erzurum Kongresi Beyânnamesi’nde “Milletlerin kendi geleceklerini bizzat kendilerinin tayin ettiği bir zamanda İstanbul hükümetinin de millî iradeye dayanması gerektiği belirtilmiş ve dağıtılan Mebusan Meclisi’nin toplanması gerektiğini, millet ve memleket mukadderatını tayin edecek her kararın Millî Meclis tarafından murakabesinin gerektiği” il
eri sürülmüştü. Aynı madde Sivas Kongresi beyânnamesinde de yer almıştır.İşte Ali Rıza Paşa Hükümeti işbaşına geldikten hemen sonra seçimlerin yapılması kararını 3 Ekim 1919’da almıştı. İstanbul Hükümeti temsilcisi ile yapılan Amasya Mülâkatı esnasında, Mebusan Meclisi’nin açılması ve seçimlerin yapılması konusu görüşülmüş ve taraflar Meclisin nerede toplanması gerektiği dışındaki konularda mutabakat sağlamışlardı.
1919 genel seçimleri Osmanlı Devleti’nde yapılan altıncı ve son genel seçim olmuş, ülkenin içinde bulunduğu tüm olumsuzluklara rağmen demokratik bir ortam içinde geçmiştir. Seçimi ezici bir çoğunlukla Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin adayları kazanmıştır. Mustafa Kemal Paşa da yapılan seçimlerde Erzurum’dan adaylığını koymuş ve kazanmıştı. Millî Mücadele Hareketi’nin diğer önemli ismi Rauf Bey ise Sivas’tan milletvekili seçilmiştir.Mustafa Kemal Paşa Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri merkezlerine birer telgraf göndererek 5 Ocak 1920’den itibaren milletvekillerinin Ankara’ya gelmelerini bildirmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye adına Ankara’ya gelen milletvekilleriyle görüşmüş ve onlardan mecliste Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Grubu adıyla bir grup kurmalarını istemişti. Bu grup, millî teşkilâta ve millete dayanarak, her nerede olursa olsun milletin kutsal amaçlarını dile getirecek ve savunacaktı.
Atatürk, Nutuk’ta bu konuda şunları söylemektedir:
“Vatanın kurtuluşu, istiklâlin kazanılması hedefine yönelmiş bulunan milli birliğimizin, köklü ve düzenli bir teşkilatın varlığına ve bu teşkilâtı iyi yürütüp yönetebilecek yetenekli kafaların ve enerjilerin, bir tek beyin ve bir tek enerji halinde birleşmiş ve kaynaşmış olmasına bağlı bulunduğunu söyledik. Bu münasebetle İstanbul’da açılacak Meclis-i Mebusan’da güçlü ve dayanışmalı bir grubun kurulması zaruretini ortaya koyduk” Atatürk’e göre Erzurum ve Sivas Kongrelerinin kararlarının savunulması ve uygulanması için Meclis-i Mebusan’da Millî Mücadeleye sadık ve inanmış kişilerden kurulacak böyle bir gruba ihtiyaç vardı.
3 Ocak 1920’den itibaren Ankara’ya gruplar halinde gelen milletvekilleri Mustafa Kemal paşa ile görüştükten sonra İstanbul’a gitmeye başladılar. Sivas’ta Heyet-i Temsiliye üyeleriyle komutanların birlikte aldıkları karara göre, Mustafa Kemal Paşa’nın, Erzurum’dan Meclis-i Mebusan azası olarak seçilmesine rağmen İstanbul’a gitmemesi ve Ankara’da Heyet-i Temsiliye’nin başında kalması, Sivas’tan seçilen H. Rauf Bey’in İstanbul’a giderek toplantıya katılması kararlaştırılmıştı. Heyet-i Temsiliye üyelerinden bazıları milletvekili seçilmişti ve İstanbul’a gitmeleri gerekirdi. Mustafa Kemal Paşa’nın da gitmesi kurulmuş olan teşkilatın başsız kalması demekti. Bundan daha önemlisi İstanbul’daki Meclis bir tecavüze uğrarsa Ankara’da toplanması düşünülen Meclis’in başında Mustafa Kemal Paşa’nın bulunması gerekli idi.
Mustafa Kemal Paşa, Ankara’da görüştüğü milletvekilleriyle “Grup” konusunda anlaşmış; bu fikir ve gayelerin yerine getirilmesi için bir proğram hazırlanması konusunda da fikir birliğine varılmıştı. Misâk-ı Millî adı verilen bu proğramın müsvetteleri bile bu görüşmeler sırasında hazırlanmıştı. Ankara’da bu görüşmeler yapıldıktan sonra milletvekilleri bir görüş ve fikir birliği içinde Ankara’dan ayrılmaya başladılar.Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı ilk toplantısını 12 Ocak 1920 Pazartesi günü saat 14.00’de Fındıklı Sarayı’ndaki kendi binasında yaptı. Padişah Vahdettin rahatsız olduğundan, açılışta bulunamamıştı. Onun adına açılış konuşmasını Dahiliye Nazırı Damat Şerif Paşa okudu.
Bu meclise giren milletvekili sayısının 172 olmasına rağmen (bazı kaynaklarda 168 kişi olarak belirtilmektedir) ilk günkü açılış oturumuna sadece 72 milletvekili katılmış ve yemin etmişlerdi. En yaşlı üye sıfatıyla İlyas Efendi bu ilk günlerde Meclis’e başkanlık etmiştir. 22 Ocak 1920’de 25 milletvekilinin daha meclis çalışmalarına katılmasıyla çoğunluk sağlanmıştı. Esas meclis başkanı seçilinceye kadar Baro Başkanı Celalettin Arif Bey geçici başkanlığa seçilecektir. Mustafa Kemal Paşa Ankara’da kalmak şartı ile Meclis’e başkan olmayı istemişti. Bu düşüncesini en başta yakın arkadaşı Rauf Bey olmak üzere, İstanbul’a giderken Ankara’ya uğrayan ve kendisiyle görüşen bir çok milletvekiline bahsetmiş ve onlardan bu konuda vaat almıştı.Ancak meclis çalışmalarını başlattığında ne Mustafa Kemal Paşa’nın meclis başkanlığı söz konusu olmuş, ne de millî teşkilatın amaç ve hedeflerine hizmet edecek bir Müdafaa-i Hukuk Grubu kurulabilmişti. Ancak mecliste bulunan Müdafaa-i Hukukçular, Rauf Bey’in başkanlığı altında “Felah-ı Vatan Grubu “adıyla bir grup kurdular.
Mecliste kurulan Felâh-ı Vatan grubu 22 Ocak 1920 günü yaptığı gizli grup toplantısında. Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’da esasları belirlenerek, müsvette metin olarak hazırlanan Mîsak-ı Millî metni okunmuştur. Mîsak-ı Millî metni çok az değişikliklerle Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın 28 Ocak 1920 günkü gizli toplantısında kabul edildi. Kabul edilen Misak-ı Millî metni 17 Şubat 1920’de Meclis-i Mebusan tarafından bütün yabancı parlamentolara ve basına bildirildi. 28 Ocak 1920’de kabul edilen Misâk-ı Millî’nin tam metni şöyledir:
Misak-ı Milli Kararları
Aşağıda imzaları bulunan Osmanlı Millet Meclisi (Meclis-i Mebusan) üyeleri, Devletin istiklâlinin ve milletin geleceğinin haklı ve sürekli bir barışa kavuşmak için katlanabilecek fedakarlığın en fazlasını gösteren aşağıdaki ilkelere eksiksiz uyulmasıyla sağlanabileceğini ve bu ilkeler dışında sağlam bir Osmanlı saltanatı ve toplumunun varlığının sürdürülmesinin imkan dışı bulunduğunu kabul ederek, şunları onaylamışlardır:
Madde 1. Osmanlı Devleti’nin özellikle Arap çoğunluğunun yerleşmiş olduğu, 30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı tarihte, düşman ordularının işgali altında bulunan memleketlerinin durumunun, ora halklarının serbestçe verecekleri oya göre belirlenmesi gerekir. Söz konusu Mütareke imzalandığı tarihte, Türk ve İslâm çoğunluğunun yerleşmiş olduğu kesimlerinin tamamı ister bir işgal ve ister bir hükümle olsun, birbirinden ayrılmaz bir bütündür. (Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz hükmü)
Madde 2. Halkın oyu ile ana vatana katılmış bulunan üç sancakta (Elviye-i Selâse, Kars, Ardahan ve Batum ) gerekirse halkın oyuna yeniden başvurulmasını kabul ederiz.
Madde 3. Türkiye ile yapılacak barışa kadar ertelenen Batı Trakya’nın hukuki durumunun belirlenmesi de, halkının serbestçe vereceği oya göre olmalıdır.
Madde 4. İslâm halifeliğinin ve Yüce Saltanatın merkezi ve Osmanlı Hükümeti’nin başkenti olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü tehlikeden uzak tutulmalıdır. Bu esas kabul edilmek şartıyla, Akdeniz ve Karadeniz Boğazlarının dünya ticaret ve ulaşımına açılması konusunda, bizimle birlikte, diğer bütün ilgili devletlerin oybirliği ile verecekleri karar geçerlidir.
Madde 5. İtilâf Devletleriyle düşmanları ve bazı ortakları arasında kararlaştırılmış olan anlaşma esasları çerçevesinde, azınlıkların hakları, komşu ülkelerdeki Müslüman halkında aynı haklardan yararlanması kaydıyla, tarafımızdan kabul ve temin edilecektir.
Madde 6. Millî ve iktisadî gelişmemize imkân bulunması ve daha çağdaş ve düzenli bir yönetimle işlerin yürütülmesini başarmak için, her devlet gibi, bizimde gelişmemizin şartlarının sağlanmasında, tamamıyla bağımsızlığa ve özgürlüğe kavuşmamız ana ilkesi varlık ve geleceğimizin temelidir. Bu nedenle siyasî, adlî ve malî gelişmemizi önleyici sınırlamalara (Kapitülasyonlara) karşıyız. Belirlenecek borçlarımızın ödenmesi şartları da bu ilkelere aykırı olmayacaktır.
Meclis-i Mebusan’ın, Mustafa Kemal Paşa tarafından hazırlanmış olan, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararları benimseyen ve millî sınırlar içinde hür ve müstakil yeni bir Türk devletinin esaslarını kapsayan Mîsak-ı Millî’yi kabul etmekle büyük bir vatanseverlik görevini yerine getirmiştir. Çünkü Padişah ve İtilâf Devletleri hatta İstanbul Hükümeti Meclis’in toplanmasıyla Millî Mücadele Hareketi’nin ve Heyet-i Temsiliye’nin etkisini kaybedeceğini ve tasfiye olacağını düşünüyorlar ve ümit ediyorlardı.
Nitekim Sadrazam Ali Rıza Paşa, 14 Şubat 1920’de vilayetlere ve müstakil sancaklara yayınladığı bir genelge ile “Hükümetinin toplanan meclisten güvenoyu aldığını, ve her türlü milli meselelerin tek tecelli yerinin Meclis olduğunu” söyleyerek “Meclis’ten başka bir yerde, millî irade adına konuşmaya, istekler ileri sürmeye artık sebep ve imkân kalmadığını” belirterek bundan böyle hükümet işlerine müdahale edilmemesini, şayet müdahaleler olursa bunları yapanların cezalandıracaklarını söyleyerek, artık millî teşkilata yani Heyet-i Temsiliye’ye gerek olmadığını ifade etmek istemişti. Böylece Atatürk’ün işaret ettiği gibi “Heyet-i Temsiliye milletin gözünde küçük düşürülecekti”. Ali Rıza Paşa’nın yayınladığı bu genelgeye cevap olmak üzere Mustafa Kemal Paşa da 17 Şubat l920 tarihinde millete hitaben bir genelge yayınlamış ve Anadolu’daki millî teşkilatın çalışmalarıyla meclis-i Mebusan’ın açıldığını söylemiş, ve amaçlarının millî davaya uygun bir barış yapılmasını sağlamak olduğunu belirtmiş ve vatanı ve millî varlığı koruma yolundaki faaliyetlerine ve çalışmalarına, millî gaye gerçekleşinceye kadar devam edeceklerini bildirmiştir.
- Okuma Sayısı: Bu yazı 78518 defa okunmuştur.