Öğretimde Birliğin Sağlanması


Öğretimde Birliğin Sağlanması: Cumhuriyet öncesinde ülkemizde eğitim öğretim alanında birlik yoktu. Dinî eğitim veren medreseler, Batı tarzında eğitim veren mektepler ve azınlıklar ile yabancılara ait okullar bir arada bulunuyordu. Eğitimdeki bu çok başlılık nedeniyle öğrenciler farklı dünya görüşlerine sahip kişiler olarak yetişiyorlardı. Bu durumda vatandaşlar arasında kültür ve ülkü birliğini sağlamak mümkün olamıyor ve eğitim millî birliği sağlamanın değil, dağılmanın bir aracı hâline geliyordu.

Mustafa Kemal, öğretim birliğini sağlamadıkça ve eğitimi çağdaş bilimin gereklerine uygun hâle getirmedikçe millî varlığımızı sürdüremeyeceğimizin bilincinde olan bir liderdi. Bu nedenle Millî Mücadele’nin en zor günlerinde bile eğitim işleriyle ilgilenerek Sakarya Savaşı’nın hemen öncesinde Ankara’da Birinci Maarif Kongresi’ni toplamıştı. Mustafa Kemal, eğitim öğretime olan ilgisini büyük zaferin kazanılmasından sonra da devam ettirmiş ve Maarif Kongresi’nde benimsenen ilkeleri hayata geçirmeye çalışmıştır. En çok da öğretimin birleştirilmesi üzerinde durmuş ve 31 Ocak 1923’te İzmir’de halk ile konuşurken“... Milletimizin, memleketimizin irfan y

uvaları bir olmalıdır. Bütün memleket evladı kadın ve erkek aynı suretle oradan çıkmalıdır.” Sözleri ile bu konuya önem verilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Mustafa Kemal, öğretim birliğini gerçekleştirmek amacıyla bir yasa tasarısının hazırlanmasını sağlamıştır. Tasarının 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat (öğretim Birliği) Kanunu adıyla kabul edilmesiyle de ülkemizde öğretim birliğinin hayata geçirilmesi yolunda önemli bir adım atılmıştır.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla eğitim öğretim programları, laiklik ve milliyetçilik ilkeleri gereği millî ve bilimsel esaslara uygun şekilde yeniden düzenlendi. Bu düzenlemeler yapılırken öğretimde teori ve uygulamanın birlikte yürütülmesi ilkesi dikkate alındı. Ayrıca öğretim programlarının sosyal hayatın ihtiyaçlarını ve çağın gereklerini karşılayacak şekilde düzenlenmesine önem verildi. Böylece laik ve çağdaş eğitimin alt yapısı oluşturuldu. Bu Kanun’un yürürlüğe girmesiyle birlikte ülkemizdeki yerli ve yabancı bütün okullar Millî Eğitim Bakanlığına bağlandı.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile birlikte ülkemizde eğitimin vatandaşlar için bir hak olduğu anlayışı yerleşti. Bunun sonucunda ülkemizdeki bütün çocuklar zorunlu ve parasız ilköğretimden yararlanma hakkına kavuştu. Devlet tarafından çocukların bu haklardan eksiksiz biçimde yararlanabilmeleri için yeni okullar yapılarak eğitim yaygınlaştırılmaya çalışıldı. öğretim Birliği Kanunu’nun mimarı olan Atatürk’e göre eğitimin en önemli unsuru öğretmendi. O, bu konudaki fikirlerini “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” sözüyle ortaya koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Atatürk’ün bu düşüncesi doğrultusunda ülkemizdeki öğretmen sayısını arttırmaya yönelik uygulamalar başlattı.

3 Mart 1924’te TBMM’de Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na ek olarak başka kanunlar da kabul edildi. Bunlardan biri olan Şeriye ve Evkaf Vekâletinin (Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı) Kaldırılmasına Dair Kanun’la söz konusu vekâlet kaldırıldı. Bunun nedeni, din ve devlet işlerinin ayrıldığı cumhuriyet yönetiminde artık böyle bir kuruma gerek kalmamış olmasıydı. Şeriye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılmasıyla birlikte bu kuruma bağlı okullar ve medreseler kapatıldı. İmamlık ve hatiplik gibi dinî hizmetleri yerine getirecek görevlileri yetiştirecek okullar açma ve yönetme yetkisi de Millî Eğitim Bakanlığına devredildi.

Şeriye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması üzerine onun bazı görevlerini yerine getirmek üzere başkanlığa bağlı iki yeni kurum oluşturuldu. Bunlardan Diyanet İşleri Başkanlığının görevi, din hizmetlerini yürütmek ve halkı dinî konularda bilgilendirmekti. Vakıflar Genel Müdürlüğü ise vakıfların kuruluş amaçları doğrultusunda faaliyet göstermelerini sağlamakla görevli olacaktı. Osmanlı Devleti Dönemi’nde ordunun yönetiminden sorumlu olan Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti hükûmette temsil edilen ayrı bir bakanlık şeklinde teşkilatlanmıştı.

Mustafa Kemal, Millî Mücadele yıllarında da devam eden bu durumun barış döneminde çeşitli sakıncalar doğurabileceğini ve orduyu siyasetin dışında tutmak gerektiğini düşünüyordu. Onun bu düşüncesi TBMM tarafından da uygun bulundu ve 3 Mart 1924 günü kabul edilen bir kanunla Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti kaldırıldı. Bu kurumun yerine görevi cumhurbaşkanına vekâleten orduya komuta etmek olan Genel Kurmay Başkanlığı kuruldu.

Kaynak: TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 8. Sınıf ders Kitabı, Sayfa: 96.

- Okuma Sayısı: Bu yazı 13407 defa okunmuştur.