SORULARLA ATATÜRK TARİHİNİN ANALİZİ_I


SORULARLA ATATÜRK TARİHİNİN ANALİZİ_I: 1-Nutuk Ne Zaman ve Nasıl Verilmiştir ?

NUTUK, bundan tam 60 yıl önce, 1927 yılının 15-20 Ekim günlerinde,Cumhuriyet Halk Fırkası'nın Ankara'daki ikinci TBMM binasında toplanan ikinci Kongresi'nde (kurultayında) okunmuştur. Cumhuriyet Halk Fırkası (Sonraki CHP)ilk kez Sivas'ta bir araya getirilen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin devamı sayıldığından, Sivas Kongresi, bu kuruluşun birinci kongresi sayılırdı.Mustafa Kemal Atatürk, bu kuruluşların hepsinin kurucusu ve başkanı idi. Nutuk'un okunduğu toplantı, bu yüzden "İkinci Kongre" sayılıyordu. Mustafa Kemal, Nutuk'unu, bu toplantının başkanı olarak açış konuşması niteliğinde, ancak günde 6saatte 6 gün boyunca toplam 360 saat boyunca okudu. toplantıda, Meclis üyelerinin(milletvekillerinin) büyük çoğunluğu bulunduğu gibi, Fırka'nın (CHP'nin) birçok örgüt üyesi ve delegesi de bulunuyordu, ayrıca toplantı halka da açıktı.

2-Nutuk Nasıl Bir Amaç Taşır, Niteliği Nedir ?

Nutuk, bir yandan M. Kemal'i "öz yaşam öyküsü" bir yandan da Türk Kurtuluş Savaşı'nın öyküsüdür. Bu "özyaşam" ile "Tarihsel öykü"nün çakışması,anlatılan olayların hemen hepsinin planlayıcısı ve yürütücüsünün M. Kemal

Atatürk olmasından ileri geliyordu. söz konusu süre, M. Kemal'in Samsun'a çıktığı 19 Mayıs 1919 tarihinden başlıyor, yaklaşık olarak 1927 yılına kadar geçen olayları anlatıyor, ancak ayrıntılı anlatım olarak, Ekim 1924 tarihine, yani Kurtuluş Savaşı'nın sona ermesine dek geliyor. Atatürk, bu Nutuk'la amacının ne olduğunu şöyle belirtiyor: "Bu Nutuk'umla, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir Ulus'un, bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son verilerine dayalı ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım" der. Yani, Nutuk, aslında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun bir öyküsüdür. Nitelik olarak da tarihte büyük siyasal işler gerçekleştirmiş, eski Yunanlı Perikles, ya da Romalı Sezar gibi büyük siyaset adamı ve komutanların "Anı"ları gibi bir eserdir. Ancak, son derece titiz bir belge toplanma ve birinci el kaynaklarla dayandığından, aynı zamanda tarih için vazgeçilmez bir başvuru eseridir.

3-Mustafa Kemal Samsun'a Çıktığında Ülke Ne Durumdaydı ?

Söylev, "1919 senesi Mayıs'ının 19'uncu günü Samsun'a çıktım" cümlesiyle başlar, ülkenin içinde bulunduğu durumun bir genel değerlendirmesini içerir. 1.Dünya Savaşı'ndan sonra, Osmanlı devletinin yer aldığı tarafın yenilmesi sonucu içine düşülen bu durum, "ülkeden kaçanlar" erlerini Lapseki'ye getirdi. Yurtsever tutuklanarak Malatya'ya sürüldü.

4-Ali Rıza Paşa Hükümeti Nasıl Çekildi ?

18-20 Şubat günleri Yunanlılar İzmir'e yeni kuvvetler, taşıtlar ve pek çok cephane getirerek, 3 Mart günü saldırıya pek çok cephane getirerek, 3 Mart günü saldırıya geçerek Gölcük yaylası ile Bozdağı ele geçirdiler. Bunun üzerine Ali Rıza Paşa hükümeti istifa etti. Bunu Atatürk şöyle yorumluyor: "Ali Rıza Paşa'nın düşünebildiği tek çıkar yol, yerinde daha uzun kalmaktan vazgeçerek, hemen çekilip bu sorumlu işten yakayı sıyırmak olmuştur." Hemen harekete geçen M. Kemal, Anadolu'dan İstanbul'a telgraflar yağmasını sağlayarak, Yunan saldırısına karşı çıktı.

5-Meclis'in Ankara'da Toplanma Kararı Nasıl Alındı ?

İstanbul'un işgaliyle Ankara ve M. Kemal ülkede söz sahibi tek yetkili olarak kalmıştı. Atatürk, ilk iş olarak Ankara'da bir meclis toplanmasını düşündü. Buna başlangıçta, devlet şeklini de değiştirme yetkisi olsun diye, bir "Kurucu Meclis" olarak toplanmak istiyordu. Ancak bunun yanlış anlaşılacağını düşünerek, "Olağanüstü Yetkili Meclis" deyimini kullandı.

6-Meclis'in Toplanması Karşısında Zorluklar Ve Direnmeler Nelerdi?

M. Kemal'in Meclisi toplamak konusunda başvurduğu kişiler hep, eski Meclis'in devamı olacak bir meclis düşünüyorlardı. Oysa Atatürk, şöyle düşünüyordu: "Mebuslar Meclisi'nin eski biçim ve niteliğiyle toplanmasını hiç aklıma getirmedim. Tersine, büsbütün başka nitelik ve yetkide sürekli bir meclis kurmayı ve bu meclisle, tasarladığım devrim evrelerini birlikte geçirmeyi düşündüm.

7-M. Kemal'e Göre, Meclis Nasıl Bir Yol İzlemeliydi ?

M. Kemal, Meclis'le ilgili görüşlerini anlattığı açılış konuşmasını Nutuk'da şöyle özetliyor: "Bilindiği gibi Osmanlılar zamanında türlü siyasal yöntemler izlenmiş ve izleniyordu. Ben, bu siyasal yöntemlerden hiçbirinin, yeni Türkiye Devleti'nin yöntemi olamayacağı kanısına varmıştım. İslamcılık ve Turancılık siyasasının başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanmamaktadır. "Baskıncı ve yağmacı" olmak hevesleri, konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü özel duygularını ve bağlantılarını unutturup, onları kardeşlik ve tam eşitlik içinde birleştirerek, insancı bir devlet meydana getirme kuramının da kendine özgü koşulları vardır. Bizim aydınlık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasal yöntem, "ulusal siyaset" tir. Bu ulusal sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup ulusun ve yurdun gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak; gelişi güzel ulaşılamayacak istekler ardında ulusu uğraştırmamak ve zarara sokmamak: uygarlık dünyasının uygarca ve insanca davranışını ve karşılıklı dostluğunu beklemek."

8-İlk Ulusal Hükümet Nasıl Kuruldu ?

M. Kemal'in Meclis'e verdiği bir önergenin kısa bir tartışmadan sonra kabuluyle, bir dizi ilke konuldu, bir hükümet kurulması öngörüldü. Bu ilkeleri Atatürk, "Ulusal Egemenlik temeline dayalı halk hükümetidir, Cumhuriyettir" diye nitelendiriyor. Gerçekten de, Cumhuriyet'in adının konularak ilan edilmesinden çok önce, zaten Meclis'in toplanarak kendi hükümetini kurması üzerine, Türkiye Cumhuriyeti fiilen kurulmuş oluyordu. Bu arada, kabul edilen ilkelere konan bir "not" ta şöyle deniyordu: "Padişah ve Halife, baskı ve zordan kurtarıldığı zaman, Meclis'in koyacağı yasal kurallar uyarınca durumunu alır." Bu ifadeyle, Meclis'in Padişah ve Halife'nin de üstünde bir yasal güç olduğu belirtiliyordu.

9-Damat Ferit Hükümeti'nin Ankara'ya Karşı Başlattığı Ayaklanmalar Hangileriydi ?

Bu arada İstanbul'da Damat Ferit işgalci ülkelerin bir tür "kuklası" olarak yeniden iş başına getirildi. İlk iş olarak Ankara'daki hareketin Padişah'a karşı "isyan" olduğunu bildiren bir "Fetva"nın düşman uçaklarıyla Anadolu'ya havadan yağdırılması oldu. Bunun sonucu olarak birçok isyan çıktı. Atatürk şöyle diyordu: "Hainlik, cahillik, düşmanlık ve bağnazlık dumanları bütün yurt göklerini yoğun karanlıklar içinde bırakıyordu. Ayaklanma dalgaları, Ankara'da karargahımızın duvarlarına dek çarptı. Karargahımızla kent arasındaki telefon ve telgraf tellerini kesmeye dek varan kudurgan saldırılar karşısında kaldık." Bu ayaklanmalar özetle şunlardır:
· 21 Eylül 1919'da Balıkesir'de birinci Aznavur ayaklanması.
· 16 Şubat 1920'de aynı yörede, ikinci Aznavur ayaklanması.
· 13 Nisan 1920'de Adapazarı, Hendek, Bolu,Düzce ayaklanmaları.
· 11 Mayıs 1920'de Geyve dolaylarında üçüncü Aznavur ayaklanması.
· Süleyman Şefik Paşa komutasındaki "Hilafet Ordusu"nun saldırısı ve Kuvayi Milliye güçleri tarafından yenilişi.
· 14 Mayıs 1920'de Yenihan'de başlayan, Zile'ye ve Boğazlayan'a yayılan ayaklanma.
· 13 Haziran 1920'de Sorgun ve Yozgat'ta Çapanoğlu ayaklanması.
· 29 Temmuz 1920'de Düzce ayaklanması.
· 7 Eylül 1920'de ikinci Zile ve Erbaa ayaklanmaları.
· Haziran 1920'de güney bölgelerindeki "Milli" aşiretinin ayaklanması.
· 24 Ağustos'da ikinci "Milli" ayaklanması.
· 21 Haziran 1920'de Çivril'de Çopur Musa ayaklanması.
· 5 Mayıs 1920'de Konya ayaklanması.

Atatürk bu ayaklanmalardan kimisinin kısa sürede, kimisinin de aylarca uğraşmalar sonunda güçlükle bastırıldığını ve Yunanlılarla çatışma içindeyken ordunun gücünü yıprattığını belirtir.

10-M. Kemal İstanbul'un Arabulucusu Nurettin Paşa İle Neler Konuştu ?

Bu arada da İstanbul'daki işgalci güçler ve Damat Ferit, Ankara ile temas etmek istedi. Önce "Leon" adlı birisinin bir teli, sonra da "Hükümet ve İngilizler" adına görüşmek üzere eski İzmir valilerinden Nurettin Paşa Haziran ortalarında Ankara'ya geldi. İstanbul M. Kemal'den şunları öğrenmek istiyordu:
1) Halifeliğe ve Padişahlığa karşı düşünce ve görüşümüz;
2) Bolşeviklik konusunda görüşümüz;
3) İtilaf devletlerine karşı, özellikle İngilizlere karşı dahi savaş verip vermediğimiz. Atatürk görüşmeyi şöyle özetler: "Nurettin Paşa birinci ve ikinci sorulara aldığı yanıtları pek doyurucu bulmadı. Ama özellikle üçüncü sorunun yanıtı uzun ve ateşli tartışmalara yol açtı.Çünkü, biz demiştik ki, amacımız ulusal sınırlarımız içinde toprak bütünlüğümüzü ve ulusun tam bağımsızlığını sağlamaktır. Buna engel olmak üzere karşımıza çıkacak kuvvet kim ve ne olursa olsun, hiç durmaksızın çarpışırız ve başarı kazanırız."

11-Meclis'in Açıldığı Günlerde Kurtuluş Hareketinin Cepheleri Nerelerdeydi ?

Meclis yönetiminin karşısındaki en önemli cephe, Yunanlılar ilk İzmir'e çıkışlarından sonra hiçbir askeri direnme görmeden, yalnızca sivil çatışmalar içinde, ilerlemişlerdi. İlk- kez, Ayvalık'taki alayın komutanı yarbay Ali Bey (Çetinkaya), 28 Mayıs 1919'da Yunanlılarla çatışmaya girmiş ve onları durdurmuştu. Bunun üzerine Soma'da, Akhisar'da, Salihli'de ulusal cepheler kurulmaya başlanmıştı. Bunlar sonradan Kuzey Cephsi altında birleşti. 1919 yılı Haziran'ında Demirci Mehmet Efe'nin komutanlığında Aydın cephesi kuruldu. Bu arada, güneyde Fransızlara karşı bir cephe vardı. Daha çok sivil milislerden oluşan güçler, Fransızları Pozantı'da kuşatarak geri püskürtmüşlerdi. Ayrıca Maraş'ta, Antep'de, Urfa'da önemli çatışmalar oldu. Sonunda düşman kuvvetleri buralardan çıkarıldılar.

12-Yunanlıların İlk Genel Saldırısı Nasıl Gerçekleşti ?

Komuta zincirini güçlendirdi. Bu arada Atatürk ve ordu Meclis'te ağır eleştirilere uğradı. İzmir'e çıktıktan sonra ilerleme ve yayılmalarını sürdüren Yunanlılar, 22 Haziran 1920'de Milen Hattı'nda genel saldırıya geçtiler, iki koldan Akhisar-Soma yönünden, ayrıca da Salihli ve Aydın cephelerinden saldırdılar. Kuzey kolları Karacabey'e kadar geldi, buradaki 61. ve 56. tümenlerimizi Bursa'ya doğru çekilmeye zorlayarak, ileri kollarını, Bursa'nın da ötesine, Dimpos-Aksu kesimine dek uzattı. Çok sarsılan kuvvetlerimiz Eskişehir'e dek çekildi. Bu arada, İngilizler 25 Haziran'da Mudanya'ya, 2 Temmuz'da da Bandırma'ya birer birlik çıkardılar. Bu gelişmeler üzerine M. Kemal Eskişehir'e giderek kuvvetlerimizi düzenledi.

13-Ermenilerin Yenilgisi Ve Gümrü Antlaşması Nasıl Gerçekleşti ?

Doğu'da Ermeniler boş durmuyorlardı. M. Kemal Doğu olaylarını şöyle anlatıyor: "Ermeniler Türkleri toptan öldürmekten vazgeçmiyorlardı. 1920 yılı sonbaharında Ermenilerin yaptığı kötülükler dayanılmaz bir kerteye geldi. Ermeniler üzerine yürümeye karar verdik... Ermeniler 6 Kasım'da savaşı bırakmak ve barış yapmak için bize başvurdular. 26 Kasım'da başlayan barış görüşmeleri 2 Aralık'ta sona erdi ve 2/3 Aralık 1920 gecesi Gümrü Antlaşması imzalandı. Baylar, Gümrü Antlaşması, Ulusal Hükümet'in yaptığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşma ile, düşmanlarımızın ta Harşit Vadisi'ne dek olan türk ülkelerini kendisine bağışlamayı tasarladıkları Ermenistan, Osmanlı Devleti'nin 1877 Savaşı'nda yitirmiş olduğu yerleri bize, Ulusal Hükümet'e bırakmış ve böylece saf dışı edilmiştir."

14-M. Kemal "Komutanlık" Konusunda Ne Diyor ?

Atatürk, bu durumdan çıkardığı tarih dersini anlatmayı şöyle sürdürüyor: "Baylar, komutanlar, askerlik görevi ve gereklerini düşünürken ve uygularken, kafalarını siyasal düşüncelerinin etkisi altında bulundurmaktan sakınmalıdırlar. Siyasal durumun gereklerini düşünen, başka yetkilerinin bulunduğunu unutmamalıdırlar. Baylar, bir komutanın tutsak olması da suç sayılmayabilir; ancak askerlik ödevinin gereklerini yapıp uygulayarak, elindeki kuvvetin sonuna dek, son süngü ve son soluğa dek kullandıktan sonra, kanını akıtmak fırsatını bulmaksızın düşman eline düşerse, bir Türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü rastlantı ve mutsuzluk sonucu da olsa, düşmana tutsak olmasını biz suç saymasak bile, tarih bunu hiç bağışlamaz ve bağışlamamalıdır."

15-İsmet Paşa'nın Batı Cephesi Komutanı Olması Nasıl Gerçekleşti ?

İlk Yunan başarısı, düzenli ve güçlü bir ordunun hemen kurulması, özellikle de suvari birliklerinin geliştirilmesi gereğini ortaya koymuştu. Bu amaçla, 8 Kasım günü "Örgütü" ("çete" ve "milis" kuvveti) yerine tam anlamıyla bir devletin gücünü temsil edecek bir ordu kurulması için karar veren Atatürk, cepheyi ikiye ayırdı, daha önemli olan bölümünü "Batı Cephesi" diye adlandırarak, aynı zamanda Genelkurmay Başkanı olan İsmet Paşa'nın komutanlığına verdi. Güney kesimlerini de, Konya'ya gönderdiği Refet Paşa'ya verdi, her iki cepheyi de doğrudan Genelkurmay Başkanlığı'na bağladı.

16-"Çerkez Etem Olayı" Nedir ?

Batı'da düzenli bir ordu kurulmaya başlayınca, buradaki gezici kuvvetler'in "komutanı" durumunda olan Etem ve Tevfik kardeşler, gizli çeteler de kurarak, İsmet Paşa ve düzenli ordunun başına bela oluyorlardı. Sonunda işi ayaklanmaya kadar götürdüler hatta Yunanlılar ile işbirliğine bile girdiler. Bu konuda Atatürk şöyle diyor: "Baylar, askerliği çapulculuk sanan; devlet kurup yönetmeyi şunun, bunun suçsuz çocuklarını kurtarmalık istemek için dağa kaldırma haydutluğu sanan; şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk yurdunu tedirgin eden ve Türk Ulusu'nun Büyük Meclisi'ni kendileriyle uğraştıran utanmaz, kendi bilmez, saygısız ve herhangi bir düşmanın boğaz tokluğuna casusluğunu, uşaklığını yapacak kertede alçak ve aşağılık yaratılışlı olan bu kardeşleri, ellerindeki bütün kuvvetler ve kendilerini destekleyen düşmanlarla birlikte tepeleyip yola getirmek, Devrim Tarihimizde etkili bir örnek göstermek zorunlu görüldü." Ordu, Etem kuvvetlerinin üzerine yürüyerek, 29 Aralık günü Kütahya'ya girdi. Etem, hiçbir yerde kuvvetlerini durdurma ve direnmeyi göze almadan, Gediz üzerine çekildi. Ordu, 5 Ocak günü de Gediz'i ele geçirince, Etem ve kardeşleri Yunanlılara sığındı.

17-"Demirci Efe Olayı" Neydi ?

M. Kemal'in ve Meclis'in Etem'le uğraşmalarının yanı sıra, Etem ile anlaşarak Ankara'ya karşı bir tutum takınan Aydın'daki Demirci Mehmet Efe de işe karıştı. Bunun üzerine Güney Cephesi'ndeki Refet Bey komutasındaki suvariler Demirci Efe üzerine gönderildi. Dinar yakınında İğdecik Köyü'nde yakalanan Efe'nin kuvvetleri dağıtıldı. kendisi kaçtı. Efe çok sonra M. Kemal'e sığınarak bağışlanmıştır.

18-Yeşil Ordu" Neydi ?

Atatürk'ün düzenli bir devlet ordusu kurma çabalarının karşısındaki bir başka engel de "Yeşil Ordu"ydu. Bu Meclis'in oluşmasından sonra Ankara'da kurulan, bir tür "gizli örgüt" olarak yaygınlık kazanan bir "milis" gücüydü. Ve yer yer dinsel ve Halife yanlısı tutumlar takınan sonradan M. Kemal'e cephe alarak faaliyet gösteren derneğe Atatürk kapattırdı, ancak dernek üyelerinin yıkıcı faaliyetleri sürüp gitti.

19-İkinci Yunan Saldırısı Nasıl Gerçekleşti ?

Yunan ordusunun tümü, 6 Ocak 1921 günü bütün cephe boyunca her noktadan saldırıya geçti. M. Kemal bu saldırıyı şöyle anlatıyor: "İznik'ten Gediz üzerine Uşak'a uzanan bir çizgi tasarlayınız. Bu çizginin Gediz kuzeyinde kalan parçası ikiyüz kilometredir. Gediz'den Uşak'a kadar olan parçası da, yaklaşık olarak otuz kilometredir. Düşman üç tümenle bu kesimin kuzey ucundan Eskişehir üzerine doğru yürüdü. Bizim Gediz'de bulunan kuvvetlerimiz, Eskişehir üzerinden bu düşman tümenlerini karşılamak zorundaydı."

20-Çerkez Etem'in İhaneti Nasıl Belli Oldu ?

Artık yunanlılarla açık bir işbirliği içinde yer alarak Kütahya'da bulunan ulusal tümene saldırdı. Bu tümen sayıca zayıf olduğu halde Etem'in kuvvetlerini yendi ve kaçmak zorunda bıraktı. ikinci bir hareketle 14 Ocak'tan 22 Ocak'a kadar kovalanan Etem kuvvetlerinin tamamı yakalandı ancak Etem, Tevfik ve Reşit kardeşler Yunanlılara sığınarak kurtuldu.

21-Birinci İnönü Zaferi Nasıl Gerçekleşti ?

Yunanlıların yeni genel saldırısı üzerine, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'nın komutasındaki Türk kuvvetlerini Eskişehir yakınlarında durdurarak yendi ve geri çekilmek zorunda bıraktı. Atatürk, kısaca şöyle diyor: "Karşıladı, yendi; Devrim Tarihimiz'e Birinci İnönü Zaferi'ni yazdı: 10 Ocak 1921."

22-Damat Ferit Hükümeti Nasıl Çekildi ?

M. Kemal şöyle diyor: "İç ayaklanmalar ve Yunan cephesi için sağlam karşı önlemler almakta olduğumuz görülüyordu. İçten ve dıştan gelen silahlı saldırıların, özellikle Ankara'daki Ulusal Hükümet'i sarsamayacağı anlaşılıyordu. Bundan dolayı İstanbul'un silahlı saldırı planları suya düşmüştü. Bunu değiştirmenin, yeniden uzlaşma siyasetine döner gibi görünerek, bizi içerden çökertme politikası gütmenin daha yararlı olacağına inandıkları yargısına varılabilir." İstanbul'da, Damat Ferit hükümeti çekiliyor, onun yerine Tevfik Paşa hükümeti kuruluyordu...

23-İlk Anayasa Neler İçeriyordu ?

Bu arada, Meclis'in içinde de bir "Anayasa" ("Teşkilat-ı Esasiye Kanunu"), yani Meclis'in bütün yasa koyma işlemlerine temel olacak bir yasanın tartışmaları yapılıyordu. M. Kemal şöyle diyor; "Anayasa, 20 Ocak 1921 gününde Meclis'ten çıkmıştı. Meclis'in ve Ulusal Hükümetin durumunu, yetkisini, kuruluşunu ve niteliğini saptayıp belirleyen ilk yasadır. Meclis, 23 Nisan 1920'de açıldığına göre, bu Anayasa'nın Meclis'ten çıkarılabilmesi için dokuz aylık bir zamanın geçmesi gerekmişti." Bu gecikme, büyük çapta, Padişah ve Halife'nin hala var sayılmasından üyelerin yeni bir devleti kurmakta olduklarının farkına varamamasından kaynaklanıyordu. 1921 Anayasası, çeşitli değişikliklere bugüne dek hazırlanan Türkiye Anayasaları'nın hepsine temel teşkil eden ve "Cumhuriyet İlkeleri"ni koyan belgedir.

24-M. Kemal'in Londra Konferansı'na Katılmak Konusundaki Tutumu Neydi ?

Bu sırada 25 Ocak'ta Paris'te toplanan bir kurulun aldığı kararla, "Doğu Sorunu"nun görüşülmesi için 21 Şubat'ta Londra'da bir konferans toplanacağı açıklandı. Konferans, İtilaf Devletleri ile Yunan ve Osmanlı delegeleri katılacaktı. Ankara Temsilcilerinin de bulunmasını şart koşmuşlardı. Bunun üzerine Sadrazam Tevfik Paşa, Atatürk'e başvurdu. M. Kemal'in tutumu kesindi: "Türkiye'yi Londra'da yalnızca Ankara temsil edebilir..." İstanbul'un ve özellikle de İtilaf Devletleri'nin bunu kabul etmeyecekleri belli olunca, Atatürk konuyu Meclis'e götürdü, iki öneri verdi: "Birisi, yurdun ve ulusun tutum ve amacını İstanbul'a açık olarak bildirmek; ikincisi, ayrıca çağırılırsak Londra'ya bağımsız bir kurul göndermek. Her iki önerimde kabul edildi." Böylece Ankara temsilcileri, İtalya Dışişleri Bakanı Kont Sforza Ankara'nın Konferans'a resmi olarak çağırıldığı bildirilince, Londra'ya gitti. 27 Şubat-12 Mart 1921 arasında yapılan Londra Konferansı, Ankara yönetimine yapılan ve ulusal ilişkiler açısından kabul edilemeyecek önerilerin reddedilmesi üzerine, hiçbir sonuç alamadan dağıldı.

25-İkinci İnönü Zaferi Nasıl Gerçekleşti ?

Artık her şey TBMM ordularının başarılı olmasına bağlıydı. Yunanlılar, Bursa ve Uşak üzerinden 23 Mart 1921 günü ilerlemeye başladılar. İsmet Paşa komutasındaki Batı Cephesi birlikleri Eskişehir'in kuzeybatısında toplanmıştı. Daha önce yapılan planlarda çarpışmanın İnönü mevzilerinde kabul edilmesi kararlaştırılmıştı. Düşman 26 Mart akşamı İsmet Paşa'nın birliklerini yerleştirdiği mevzilerin sağ kanadından yaklaştı. Ertesi gün çarpışma başladı. Yunanlılar 28 Mart'ta sağ, ertesi günü de iki kanattan saldırdı. 30 Mart gününe dek çarpışmalarda Yunanlılar üstünlük sağladılar. Sıra İsmet Paşa'daydı. 31 Mart günü genel saldırı emrini verdi. Ertesi günü, TBMM'ye şu bilgiyi veriyordu: "Saat 18:30 Metristepe'den gördüğüm durum. Gündüzbey kuzeyinde sabahtan beri direnen ve artçı olduğu sanılan bir düşman birliği sağ kanat gurubunun saldırısı üzerine, dağınık olarak çekiliyor. Yakından kovalanıyor. Hamdiye yönünde çatışma yok. Bozüyük yanıyor. Düşman binlerce ölüleriyle doldurduğu savaş alanını silahlarımıza bırakmıştır. Batı Cephesi Komutanı İsmet." M. Kemal'in bu tele yanıtı ise şöyle diyordu: "İnönü Savaş Meydanı'nda Metristepe'de, Batı Cephesi Komutanı ve Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa'ya, Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Savaşları'nda yüklendiğiniz görev kadar ağır bir görev yüklenmiş komutanlar pek azdır... Siz orada yalnız düşmanı değil ulusun ters yazgısını da yendiniz."

26-TBMM'de Hangi Gruplar Ortaya Çıkmıştı ve "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Gurubu" Nasıl Kuruldu ?

Meclis'in çalışmaları içinde, temsil edilen çeşitli görüşler ve anlayışlar, zamanla Meclis'in birlik içinde çalışmasını engeller hale gelmişti. Bunlardan bazıları da örgütlenmiş, kendi guruplarını kurmuşlardı. Bunlardan belli başlıları şunlardı: "Tesanüt (Dayanışma) Grubu", "İstiklal (Bağımsızlık) Grubu", "Müdafaa-i Hukuk (Hakları Koruma) Zümresi". "Halk Zümresi", "İslahat (Reform) Grubu." Atatürk, bunların yanında, Erzurum ve Sivas'tan bu yana gelen anlayışına uygun bir grup oluşturmak kararını vererek, "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu" adında bir grup kurmaya karar verdi. Gurubun programı ve İlkeleri, ileride artık yakınlaşan kurtuluştan sonra, yeni devletin biçimlenmesini yavaş yavaş hazırlamaya yönelikti. Bu grubun kurulması, eski anlayışta olanlar arasında kuşku uyandırdı.

27-Kazım Karabekir Paşa Yeni Grup Konusunda Ne Düşünüyordu ?

M. Kemal'in kurduğu "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk" Grubu konusunda kuşku belirten kişilerden biri de Kazım Karabekir Paşa idi. Gurubun ileride bütün devlet yapısını değiştirmeye yönelik olduğunu anlayan Karabekir, "devlet biçiminde büyük ve tarihsel değişiklikler yapmaya girişmek için" grubun sayısal olarak yetersiz olduğunu söylüyordu. Ayrıca bunun bir "parti proğramında kalması gereken" ve bütün bir Anayasa biçimine girmemesi gereken bir hareket olduğunu söylüyordu. Atatürk verdiği yanıtta, Grup programın ortaya koyduğu kuralın "Halkcılık" olduğunu belirterek, "Müdafaa-i Hukuk Grubu, ülkenin tam bağımsızlığını sağlamak için kısa ve kesin bir amaçla kurulmuştur. Anayasa'nın uygulanması da amacı içindedir" diyordu. Ve anlıyordu ki, ülkede kendisinden başka hiçbir yetkili kişi, kendi en son amacı olan "Cumhuriyet" düşüncesini paylaşmıyordu.

28-Yeni Yunan Saldırısı ve Ordumuzun Sakarya'ya Çekilmesi Nasıl Gerçekleşti ?

İkinci inönü Zaferi'nden üç ay kadar sonra, Yununlılar yeniden saldırıya geçtiler ve 10 -25 Temmuz günleri arasında "Kütahya- Eskişehir savaşları" adıyla bilinen bir dizi çok önemli olmayan savaş yapıldı; ordumuz Sakarya'nın doğusuna çekildi. Bunun üzerine Meclis'te yeni bir eleştiri dalgası ortaya çıktı, bir "sorumlu" arandı. Bu arada, "Bügünkü durumun yaratıcısını ordunun başında görmek isterdik" diyenlerde oldu. Kastedilen, tabii ki, M. Kemal'di. Bunun üzerine, Atatürk'ün zaten istediği ve seve seve yükleneceği sorumluluğa yol açıldı; yani Başkomutanlığa...

- Okuma Sayısı: Bu yazı 23267 defa okunmuştur.