Atatürk’ün Kuran’ın İstismar Edilmesine ve Taassub Aracı Olarak Kullanılmasına Karşı Mücadelesi


Atatürk’ün Kuran’ın İstismar Edilmesine ve Taassub Aracı Olarak Kullanılmasına Karşı Mücadelesi: Atatürk’ün karşı olduğu şey her konuda olduğu gibi dinde veya eğitiminde olan taassupluk yani bağnazlıktır. Onun bütün ilke ve inkılaplarında hedef, hep tutuculuktan Milleti kurtarmak olmuştur. Bu nedenle dinin en temel kaynağı olan Kur’an söz konusu olduğunda, oldukça titiz davranan ve Kur’an öğretimi için büyük çabalar harcayan ve inkılaplar yapan Atatürk, birçok yerde değişik nedenlerle hep şu sözü söylemiştir: “Mukaddes mihrabı, cehlin elinden alıp ehlinin eline vermek zamanı gelmiştir.” Atatürk, dine ve dinin kutsal değerlerine başta Kur’ân’a saygı göstermiştir. Ancak, o, bağnazlığa ve din istismarcılığına savaş açmıştır.

Sonuç olarak o, hiç kimsenin dinine inancına karışmamıştır ve din özgürlüğüne ne denli değer verdiğini şu sözleriyle açıkça açıklamıştır: “Türkiye Cumhuriyeti’nde her reşit dinini seçmekte hür olduğu gibi, muayyen bir dinin merasimini de uygulamakta serbesttir. Yani ayin hürriyeti korunmuştur. Tabiatıyla ayinler asayiş ve umumi adaba aykırı olamaz; siyasi nümayiş şeklinde de yapılamaz.”


Atatürk’ün Kur’ân’ın Kötü Amaçlı İstismar Edilmesine Verdiği Tepki ve Tarihsel Örnekler: Atatürk , İslam tarihi

nde yaşanmış bir acı örnek vererek bakın Kur’ân’ın nasıl kötü amaçla istismar edildiğine dikkat çekiyor: “Görevi, İslam dünyasında Kur’an hükümlerinin uygulanmasını sağlamaktan ibaret olan halife, mızraklarına Kur’an sayfaları geçirilmiş Emeviye ordusunun karşısında muharebeyi kesmeye mecbur oldu. Zorunlu olarak taraflar hakemlerin vereceği karara uymaya söz verdi... Hazreti Osman’a gelince: Kaçınılmaz olan üşüşme içinde kanını Allah’ın kitabına (Kur’an- Kerim) akıtarak, dünyayı terkeyledi. (Hilafetin kaldırılması esnasında TBMM’de yaptığı konuşmasından, 1 Kasım 1922)”

Yine Kur’ân’ın kötü amaçlı istismar edilmesiyle ilgili olarak verdiği başka bir örnekte ise: “Vaktaki Muaviye ile Hz. Ali karşı karşıya geldiler. Sıffin vakasında Muaviye’nin askerleri Kur’an-ı Kerim’i mızraklarına diktiler ve Hz. Ali’nin ordusunda bu suretle tereddüt ve zaaf husule getirdiler. İşte o zaman dine mefsedet (bozgunculuk), İslamlar arasında münaferet (birbirine nefret) girdi. Ve o zaman hak olan Kur’an haksızlığı kabule vasıta yapıldı...(Konya gençleriyle konuşma, 20 Mart 1923)” demektedir.

Atatürk, dini emellerine alet ederek çıkarlarını sürdürenleri başka bir konuşmasında ele alarak şu şekilde eleştirmiştir: “Âdi ve alçak hilelerle hükümdarlık yapan halifeler ve onlara dini alet yapmaya tenezzül eden sahte ve imansız alimler tarihte daima rezil olmuşlar, rezil edilmişler ve daima cezalarını görmüşlerdir. Dini, kendi ihtiraslarına alet yapan hükümdarlar ve onlara yol gösteren hoca namlı hainler hep bu sonuca sürüklenmişlerdir”

Sonuç Olarak: Yine Atatürk’ün açıkça belirttiği gibi, “din perdesi ile halkımızı aldatmak”, İslam Dininde “riya (gösteriş)” olarak ele alınmıştır. Zira Yüce Yaradan Kur’ân’da birçok âyetlerde, Hz. Muhammed de birçok hadislerinde” riya”yı yermiş ve yasaklamıştır.

Kaynak: Prof.Dr. Osman ZÜMRÜT, "Atatürk’ün Kur’ân’a Bakışı" isimli makaleden...

- Okuma Sayısı: Bu yazı 35577 defa okunmuştur.