Atatürk’ün Türk Milleti’ne Karşı Sorumluluğu


Atatürk’ün Türk Milleti’ne Karşı Sorumluluğu: Ne Atatürk’ü Türk milletinden, ne de Türk milletini Atatürk’ten ayırmak mümkün değildir. Biri ötekinde erimiş bir bütündürler. Bu gerçekten hareket edince de, O’nun inkılâp ve ilkeleri hepimizin olur. En az O’nun kadar, bu inkılâp ve ilkeler üzerine titremek görevlerin en büyüğü, hatta en kutsalı olur.

Büyük Atatürk yaşadığı süre içerisinde, başından sonuna kadar aldığı görevlerin gereğini, doğru ve tam olarak yerine getirmiştir. Her birinin üzerine büyük bir dikkat ve itina ile eğilmiştir. Bu görevlerde sorumluluğun ağırlığını her an yaşamıştır. O’nun için, küçük - büyük her görev bir kutsal emanettir. Bu sebepledir ki, 1927 seçimleri için yayımlamış olduğu genelgede:

“Hayatımda en büyük dayanak ve kuvvetim vatandaşlarımdan gördüğüm itimat ‘inan ve güven’ ve müzaharet ‘gerçek yardım’ dır. Bütün görevlerimde manevî, vicdanî olan en büyük endişem emanetinizin saygınlık ve kutsallığına devamlı olarak dikkat etmektir.” demektedir.

Atatürk yaşamı boyunca, sorumluluktan kaçmamış, aksine onu çok sevmiş, onu daima bağrına basmıştır. Her zaman büyük bir sorumluluk bilinci içinde yaşamıştır. Milletine de, daima bu anlayışı

telkin etmiş, göstermiş ve istemiştir. Çünkü başarının yegâne anahtarının sorumluluk olduğu inancındadır. Biz de, başarının vatan ve milletimiz için olacağını düşünerek o yolu seçmek zorundayız. Atatürk’ün sorumluluk konusundaki düşüncelerini Prof. Dr. Afet İnan şu biçimde dile getirir.

“Sorumluluğu üzerine almak cesaret ve hevesi her işte en çok gerekli olan bir yetenektir. Birçok insanlar sorumluluğun başkalarında olduğunu bildikleri zaman, en cesur ve cüretkâr olurlar. Fakat; eğer sorumluluk kendilerinde olursa, bu cesaret ve cüretin azaldığı ve çekingen oldukları görünür. Halbuki, sorumluluğu bilerek, hesaplayarak üzerine alan insanlar, küçük ve büyük, aldıkları işlerde başarı gösterirler.”

Biz de, büyük Atatürk’ün bu düşüncelerinden ilham olarak diyoruz ki; eğer yurdumuzu ve milletimizi seviyorsak, eğer uygar olmayı, uygar yaşamayı kabul ediyorsak, eğer bütün bir âleme “insanız” diyebileceksek, aile hayatından başlayarak toplum içindeki yerimize değin, her çeşit sorumluluğumuzun bilinci içinde bulunmak sorundayız. Ancak böyle bir anlayış ve idrak bizi devlet kademelerinde, serbest çalışmalarımızda başarılı kılar. Aksi halde ne kendinize, ne toplumumuza, ne de bu yüce milletimize yararlı hizmetler verebiliriz.

Bu sebeple de, Prof. Dr. Afet İnan, Atatürk’e atfettiği düşüncesini şu şekilde belirlemektedir.

“..Atatürk, Türk milletinin uygar varlığına inanmış, onu üstün bir düzeye yükseltmek için bütün millet fertlerini çalışkan ve üzerlerine aldıkları görevlerde, sorumluluklarının idraki içinde bulunmalarını, daima, telkin etmiştir.”26

Hiç şüphesiz yüce Atatürk; bütün canlıların gayesi olan yavrularını yetiştirmek, besleyip büyütmek çabası ve sorumluluğu içinde yaşamıştır. Onun yegâne amacı, milleti yetiştirmekti. Kendisindeki bu sönmeyen ateşi, yurt ve millet sevgisi ateşiyle milletini tutuşturmaktı. Böylece de Türkün devamlılığını ve ebediliğini sağlamaktı.

Kaynak:Bekir Tünay - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 10, Cilt IV, Kasım 1987

- Okuma Sayısı: Bu yazı 19650 defa okunmuştur.