Abdurrahim Tuncak - Atatürk'ün Manevi Oğlu (Evlatlığı)


Abdurrahim Tuncak - Atatürk'ün Manevi Oğlu (Evlatlığı): Mustafa Kemal Atatürk'ün özel hayatında önemli bir yer teşkil eden, manevi evlatları arasında belki de en önemlilerinden biri olan Abdurrahim Tuncak.Zübeyde Hanım'ın koynunda büyüyen Tuncak, sadece Mustafa Kemal'in degil Zübeyde Hanım'ın ve Makbule Hanım'ın da hayatında önemli bir yer almıştır. Bunu daha iyi anlayabilmek için Dr. Behçet Uz'un agzından çözülmüş bant kayıtlarına göre, son günlerinde Zübeyde Hanımla arasında geçen olayı şöyle anlatmakta fayda vardir;

"Güler yüzlü, metal çerçeveli gözlüklü, beyaz saçlı, benim boyumda {Behçet Uz kendi boyuyla kıyaslıyor}, başörtülü, Selanik şivesiyle güzel Türkçe konuşan, ilk görüşte herkese saygı telkin eden Zübeyde Hanım Efendi, kendisi hasta olduğu halde, hep yanındaki küçük bir erkek çocuğuyla ilgileniyordu. 6-7 ay kadar Zübeyde Hanım ve üzerine titrediği bu oğlanla hep ilgilendim… Beni 3 defa Gazi Paşa'nın Başyaveri Salih Bey aradı. Zübeyde Hanım ve yanındaki oğlanı sordu. Yazılı rapor istedi, yazdım" demektedir.
Yukarıda dile getirilen bu ufak erkek çocuğu Abdurrahim Tuncak'tır.

Atatürk tarafından Akaretlerdeki eve getirildiğinde kendi ifadesiyle üç yaşında olan Tuncak, Atatürk'ün, Zübeyde Hanım'a,"Bu

çocuğu biz büyütelim. Bu çocuk bizim çocuğumuz olsun" diyerek annesinin yanına bıraktığı Tuncak'ı, Zübeyde hanım bir süre önce kaybettiği ve acısını unutamadığı kızı Naciye"nin yerine koyarak. "Naciyemin erkeciği" diyerek sevmiş ve kollamıştır.

Mustafa Kemal'in çok yakınında bulunmasına ragmen hiç şımarmayan aksine o mütavazi tavrı ile Paşa'ya yaklışır bir terbiye ye yetiştirilen Tunçak bu ailenin en acı ve en mutlu günlerinde bulunma şerefine ermiştir. Abdurrahim Tuncak nüfus kütük kayıtlarına göre, 1324 (1908) yılında Diyarbakır'da dogmuş ve Atatürk tarafından istanbul'a getirtilmiştir.

Abdurrahim Tuncak'ın babası, ALÎ, annesi olarak da, HAVVA olarak gösterilmektedir. Kendisi ile yapılan röportajda ise Tuncak şöyle demekte;"Ben ana da bilmem, baba da bilmem. Kendimi bildiğimde, annem olarak kabul ettiğim Zübeyde Hanım'ı, Halam Makbule Hanım'ı, bir de Paşamızı tanıdım..Benim ailem, bu aileydi. Ben kendimi bu ailenin çocuğu olarak kabul ettim ve hep de öyle kaldım. Gerçek annemin ve babamm kim oldugunu asla ögrenemedim.Kesin olarak bildigim, üç yaşındayken Mustafa Kemal Paşanın evinde olduğumdur.Beşiktaş da, Akaretlerdeki evimizdeydik. Evde annem (Zübeyde Hanım), Makbule Halam ve Mustafa Kemal Paşa ile birlikteydim" demektedir.

Abdurrahim Tuncak’ın Eğitimi

Mustafa Kemal Atatürk, Tunçak'ın eğitimiyle de yakından ilgilenmiştir. Ïlk öğrenimini Çankaya' da tamamladıktan sonra, Îzmir'e gönderilerek, Îzmir Mithat Paşa Sanat okuluna kaydedilen Tuncak, Atatürk'ün, özellikle Elektrik mühendisi olması yolundaki gayretleriyle son olarak Berlin'e gönderilecektir. (Buradan da anlaşılmaktadır ki, Atatürk ülkenin gelecektede enerjiye olan ihtiyacını çok iyi tesbit etmiş ve en yakının da bulunan bu insanın, özellikle Elektrik Mühendisi olmasını arzu etmiştir.) O günlere ilişkin anılarını Tuncak şöyle anlatmaktadır;"Okulun tatil günlerinde, beni imtihan ederdi. (Burada Atatürk kast edilmekte) Önce okulda neleri ögrendiğimi sorar, sonra da O konularda sorular sorardı.

Bunun dışında her akşam, Fikriye hanımla otururken beni yanına çağırır, O gün okulda ne yaptıgımı sorar, dersleri anlayıp anlamadığımı öğrenmek isterdi ilkokul üçüncü sınıfta olduğum yıldı. Eve karnemi getirdim. Notlarım çok yüksekti. Mustafa Kemal Paşa, her zaman ki dikkatiyle karnemi de inceledi. Notlarım çok yüksek olmasını yadırgamış. Bana belli etmedi ama bu konudaki kuşkusunu daha sonra Fikriye hanım'a söylemiş.Fikriye hanım bir gün beni köşeye çekti;"Paşa senden şüphelendi, Abdurrahim"dedi. "Notlarının bu kadar yüksek olması, onun dikkatini çekti. Hatta Mahmut Bey'e (Soydan) de söyledi, bu kuşkusunu; Abdurrahim bizim çocugumuz diye acaba iltimas mı ettiler? diye sordu. Mahmut Bey'de, senin hocan Tahsin bey'e gidip konuşabileceğini ve senin okul durumunun gerçekte nasıl olduğunu öğrenebileceğini söyledi. Paşa da ona bu iş için izin verdi.Fikriye hanım’ın bu sözleri karşısında şaşırdığımı bugün bile hatırlıyorum Mahmut Bey ertesi gün hocam Tahsin Bey'le görüşmüş Tahsin Bey ona, benim çok iyi bir öğrenci oldugumu söylemiş. "Kendisine kesin surette iltimas yapılmış değildir" demiş. Mahmut Bey bu konuşmayı nakledince Paşa çok memnun olmuş.

"Ortada bir iltimas meselesi olmamasına memnun olduğum kadar, Abdurrahim'in böyle yüksek notları hak ederek alması karşısında da memnun oldum" demiş.Bu konuşmayı bana Fikriye hanım nakleti. O bana bunları naklederken, en az Mustafa Kemal Paşa'nın duyduğu memnuniyeti kadar memnuniyet duyuyordu.

Atatürk Abdurrahim Tuncak'ın mühendis olmasını istiyordu. Bu nedenle onu Fransa'ya, Grenoble Üniversitesi'ne göndermeye karar verdi. Fakat Fransa'ya gitmeden önce Fransızca öğrenmesi, üniversiteye girmeden önce de matematik bilgisinin güçlendirilmesi gerektiğine inanıyordu.Abdurrahim'i istanbul Valisi ve Belediye Başkanı Muhittin Üstündağ'a gönderdi. ÎETT'nin O dönemindeki Belçikalı genel müdürü Hansens, bir yıl süreyle Abdurrahim Tuncak'a hem Fransızca, hem matematik dersleri vermekle yetinmedi, elektrik mühendisi olarak yetiştirilmesi istenilen bu gence ayrıca Silahtar ağa Elektrik Fabrikası'nda staj yapabilme olanagı da saglandı.Grenoble Üniversitesi'nde derslere başlamaya hazır duruma geldiği ve Fransa'ya gitmek üzere olduğu bir anda Abdurrahim Tuncak'ın rotası, Atatürk'ün talimatı üzerine değiştirildi.

Fransa'nın, Türkiye'yi de ilgilendiren bir siyasal konudaki tutumuna sinirlenen Atatürk, Abdurrahim'i Fransa'ya göndermekten vaz geçmiş, onu Almanya'ya göndermeye karar vermişti .Abdurrahim bu kez, Almanca derslerine başladı ve ikinci yabancı dili, üniversitede dersleri izleyebilecek denli öğrendikten sonra Almanya'ya doğru yola çıktı.Mustafa Kemal Paşa; onu yakın silah arkadaşı olan Berlin Büyükelçisi Kemalettin Sami Paşaya gönderiyordu. Berlin Teknik Üniversitesinde okuduğu yıllarda Abdurrahim'in tüm gereksinimi, bizzat Mustafa Kemal tarafından Kemalettin Sami Paşa'ya gönderilen paralarla karşılandı

Mustafa Kemal Paşa bu arada birde Soyadı gönderdi Abdurrahim'e. Türkiye'de Soyadı yasası yürürlüğe girince Atatürk, tarihteki Türk komutanlarından Tuncak'ın adını Abdurrahim için soyadı olarak seçti. Abdurrahim adıyla girdïğï Berlin Teknik Üniversitesi, Elektrik Fakültesinde soyadıyla mezun olan Abdurrahim Tuncak 1937 yılında Türkiye'ye dönmeden önce Atatürk'e bir hizmette daha bulundu. Atatürk'ün rahatsızlığı sırasında kullanılmak üzere Savarona yatını satın almak üzere Almanya'ya gelen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri ve Mustafa Kemal Atatürk'ün "Umumi Vekili" Hasan Rıza Soyak'a Savarona'nın alınması görüşmelerinde tercümanlık yaptı.

Abdurrahim Tuncak, bütün hayatı boyunca bu mütevazı tavrını sürdürmüştür. Yaptığımız araştırmalar esnasında da bizzat şahit oldugumuz bu tavrı, nasıl bir eğitimden ve geçtiginin işaretlerini bize vermektedir. Hakkında yayınlanmış olan bir kitap bulunmamakla birlikte, Gazeteci-Yazar Mete Akyol ile yaptığı bir röportaj, 1981 mayıs ayında bir dizi yazisi olarak Milliyet Gazetesinde yayınlanmıştır.Bu yazım dışında, bu kitapta ilk kez yayınlanan bu belgelerle birlikte Mete Akyol' un deyimiyle "SESSIZ BiR TARiH"in artık bir eser halinde Türk kamu oyuna sunulma zamanı gelmiş ve geçmiştir.Zübeyde Hanım vasiyetinde ( 7 şubat 1922 ) Tuncak'a da yer vermiştir.

Zübeyde Hanım'ın Vasiyeti

Vasiyetini, vefatından 1 yıl önce (7 şubat 1922) yazdırmıştı. Kendisini halsiz hissettiği günlerde Cemal Bolayır'a bu isteğini söylemiş ve yardimcı olmasını istemişti. Cemal Bey, üç tanık bulacak ve isteklerini yazacaktı. Hatim ve duaları için 450 lira ayırdığını, her cuma namazdan bir saat önce ezan okununcaya kadar uygun bir camide cemaate karşı iki cüz'i şerif okutulmasını istiyordu. Kurban Bayramı'nın birinci günü 5 adet kurban kesilmesini ve Öksüzler Yurdu'na verilmesini, bu harcamalar için 1800 lira para ayırdığını belirtmişti. Bir başka istegi de bir çeşme yaptırılmasıydı. Onarımı için de 474 lira ayırmıştı. Yanında çalışanları da unutmamıştı. Hayriye Hanım için 10 lira, manevi evladı Ayşe'nin çeyizi için 10 lira, Selanik'teki biraderi Hasan Ağa'ın oglu Abdurrahman'a 30 lira, yetim Abdürrahim'e 20 lira, Vasfiye isimli hizmetlisi için de 20 lira ayırdı."

- Okuma Sayısı: Bu yazı 30148 defa okunmuştur.