Atatürk İlkelerinde Gerçekçilik


Atatürk İlkelerinde Gerçekçilik: Hemen ve kesinlikle söyleyebiliriz ki; (GERÇEKÇİLİK), Atatürk’ün en başta gelen ilkelerinden biri idi. Ve bu ilke Atatürk’ün başarılarının ana dayanağı olma niteliğini taşımıştır. Elbette ki Atatürk de, her insan gibi zaman zaman, gerçeği de aşan düşüncelere dalmış, hayaller kurmuştur. Fakat hiç bir zaman isteklerini, gerçeklerin sınırını aşan alanlarda bırakmamış ve kararlarını her zaman kesin gerçeklerin sınırları ile ayarlamış ve böylece isteklerini elde edebilmenin yolunu bulmuştur.

Nitekim; uzun yıllar Atatürk’le birlikte millî mücadelede ve Mecliste bulunmuş ve çalışmış olan Manisa Mebusu Refik Şevket İnce, Hatay Meselesi sebebiyle, Büyük Millet Meclisinde yaptığı bir konuşmada; «Başımızda bulunan Atatürk’ün en büyük meziyetlerinden biri, gerçekleştiremeyeceği şeyi söylememesidir» diyerek Atatürk’ün en önemli niteliklerinden ve ilkelerinden birini açıkça gözler önüne koymuştur. (Meclis Tuta-nağı: 27.11.1936).

Atatürk gerçekten gerçekçi idi, gerçekten korkmayan bir gerçekçi.. Ve bu niteliğinden ötürüdür ki; kendini hep içinde yaşadığı toplumun bir kişisi olarak görmüş, böyle göstermiş, hiçbir

zaman kendisinin insanüstü bir yaratık olarak kabullenilmesine razı olmamış, her insanın yapacağı işlerin kendisince de yapıldığını ve yapılacağını söylemiş ve meselâ içki kullandığının halktan gizlenmesine kesinlikle karşı olmuştur (Turhan Gürkan, Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri: 189).


Yine bu gerçekçiliğinden ötürüdür ki; Atatürk, hiçbir zaman kendisinin gerçek dışı övülmesine razı olmamış, ancak yetenekli bir ulusun başarabileceği işlerde bütün başarının sadece kendine mal edilmesini kabullenmemiş, Samsun İstiklâl Ticaret Okulunda yaptığı bir konuşmada «Yalnız sizden olan bir kişiye, sizden çok önem vermek, her şeyi milletin tek bir kişisinde toplamak, geçmişe ve bugüne ve geleceğe ve bütün devirlere ait sosyal toplum sorunlarının açıklanıp belirtilmesini, yüksek soylu bir toplumun mütevazi bir kişisinden beklemek elbette ki lâyık değildir, elbette ki lâzım değildir,» demiştir (Atatürkün Söylev ve Demeçleri: 2/197).

Nitekim; Atatürk’ün yaın ilke arkadaşı İsmet İnönü de; «İngilizler, Avrupa’nın en devrimci bir ulusudurlar. Hayatları daima Çağdaş ihtiyaçlara uymak için devamlı bir devrim ve evrim içindedir. Bunun için İngilizler ulusal yaşantılarına ait her şeyi iyilikleri ve kötülükleri ile beraber olduğu gibi yazıyorlar.» demiştir. (Asım Vs, Hatıra Notları: 334).

Ve yine Atatürk gerçekçi olduğu için bâzı binalara ve eserlere adının konmasını uygun bulmamış, Cumhuriyetin on ikinci yıldönümünde hazırlanan kendisini övücü sözlerin üzerlerini çizerek sadece «Atatürk bizden biridir» sözünü yazmıştır (Niyazı Ahmet Banoğlu, Nükteve Fıkralarla Atatürk: 2/19).

Bütün bunların sebebi Atatürk’ün gerçekçi olması, gerçeği görmesi ve gerçeğin önemini bilmesi idi. Bunun içindir ki; ilkelerinin en önemli, en kapsamlı, en büyüklerinden birini şöyle özetlemiştir: «Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan, yapana sâdık kalmazsa değişmeyen gerçek insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.» Ve Atatürk gerçekçi olduğu için de daima toplumun içinde bulunuyor, toplumdan ayrılmıyordu.

Kaynak: Atatürk İlkeleri ve Bursa Nutku, Mahmut GOLOĞLU, Goloğlu Yayınları, Kalite Matbaası, Sayfa: 28, Ankara, 1973.

- Okuma Sayısı: Bu yazı 6538 defa okunmuştur.