Atatürk İlkelerinde Toplum ve Toplumculuk


Atatürk İlkelerinde Toplum ve Toplumculuk: Hiç kuşkusuz ki Atatürk; kendini toplum içinde var sayan, toplumla birlik olan, hedeflerine toplumla birlikte giden gerçek bir (TOPLUMCU) idi. Böyle olunca da; bir insanın uygarca bir yaşama ortamına sahip olabilmesi, içinde bulunduğu toplumun yâni mensup bulunduğu milletin bu yaşama düzeyine varmış olmasıyla mümkün olurdu. Eğer toplum bu düzeye ulaşmamışsa, o toplumun içindeki bir kimsenin kendi başına çağdaş uygarlık düzeyine çıkmaya uğraşmasının, hattâ çıkmasının hiç bir anlamı olmazdı. Her şey gibi uygarlık da, toplumla birlikte olmalı idi. O halde çağdaş uygarlık düzeyin ulaşmak ve böyle bir yaşantıya sahip olmak isteyen kimse, hedefine toplumla birlikte gitmelidir.

İşte Atatürk böyle bir toplumcu idi. Ve böyle bir toplumcu olduğu için de toplumculuğu millet sevgisine, milletle beraberliğe yani milliyetçiliğe dayanıyordu. Yani çağdaş uygarlık düzeyine varmak için tespit ettiği hedeflere milleti ile beraber gitmeyi çabalarının baş ilkesi kabullenmişti.

Bu nedenledir ki; başkalarının İstanbul’da oturup da ne tür bir Manda sistemi ile vatanın kurtarılacağını düşündüğü günlerde O, Anadolu’da toplumun yani halkın, milletinin içinde ve milleti ile birl

ikte çalışıyor ve «İşe köyden ve mahalleden başlıyoruz» diyerek toplumculuğunu açıkça belirtiyordu. Bu sözler bize Atatürk Toplumculuğunun önemli bir özelliğini daha öğreterek bu toplumculuğun demokratik düzene dayandığını anlatmaktadır. Nitekim bunu kendisi de açıkça gözler önüne koyarak; «Aşağıdan yukarıya, temelden çatıya doğru yükselip gelen kuruluş elbette ki kuvvetli olur.» demiştir (Nutuk, Vesika: 220).


Ve Atatürk, demokrasi ve milliyetçilik temeline dayanan toplumculuğunu her fırsatta dile getirerek; «Tek temel, varlığımızı milletin ortak isteğine ve eğilimine bağlamaktır.», «Türk milletinin son yıllarda gösterdiği şaşırtıcı olağanüstü durumun, yaptığı sosyal ve politik devrimlerin gerçek sahibi kendisidir. Eğer milletimizde istidat ve olgunluk bulunmasaydı, onu yaratmaya hiçbir kuvvet yeterli olamazdı. Herhangi bir insan topluluğunu, bulunduğu durumdan kaldırıp damdan düşer gibi, falan gelişim ortamına ulaştırmanın imkânsızlığı, ayrıca açıklamayı gerektirmeyecek kadar tabiidir.»,

«Her türlü başarı sırrının, her türlü kuvvetin gerçek kaynağının milletin kendisi olduğuna kanımız tamdır.», «Güçsüz dimağlar ve zayıf gözler gerçeği kolaylıkla göremezler. O gibiler, Büyük Türk Milleti’nin yüksek seviyesine göre geri adamlardırlar.»,

«Bu millet utanmak için yaratılmamıştır, övünmek için yaratılmıştır. Tarihini övünülecek olaylarla doldurmuş bir millettir.», «Yurdun türlü bölgelerinde milletle doğrudan doğruya olan ilişkilerimiz, her vesile ile, milletin huzur ve güvenlik içinde en yüksek geçim ve uygarlık düzeyine ulaşmak kararlılığı ve iradesi ile dolu olduğunu göstermiştir.»,

«Bir bütün olan bu aziz vatanda bütün vatandaşların beden bakımından, malî bakımdan, ülkü bakımından bütün yükümlülüklerini aynı kolaylıkla ve hızla yapmasını sağlayıncaya kadar, gördüğümüz hastalıkların tedavisini dirençle sürdürmek zorundayız.» demiştir (M. Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri: 60, 143, 147, 148).

Ve Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşlarından Recep Peker Atatürk ilkelerindeki toplumculuğun ışığı altında Türk milliyetçiliğini şöyle tanımlamıştır: «Türkiye vatanında yerliden, göçmenden, hacıdan, hocadan, her sınıf ve tabakadan, adı ve lakabı ne olursa olsun, eşit hak ve saygıya sahip Türk vatandaşlarından meydana gelmiş bir bütün olarak, tek bir Türk varlığı mevcuttur. Başka bir varlık yoktur, tek bir toplumdur. Hepimizin görevi de bunu söylemek ve güçlendirmektir, ayırmak değil.» (Meclis Tutanağı: 8.11.1924).

Kaynak: Atatürk İlkeleri ve Bursa Nutku, Mahmut GOLOĞLU, Goloğlu Yayınları, Kalite Matbaası, Sayfa: 32, Ankara, 1973.

- Okuma Sayısı: Bu yazı 6863 defa okunmuştur.